Sosyal psikoloji
Sosyal psikolojinin temel ilkelerini ve insanların psikolojik ihtiyaçlarına dair başlıca varsayımlarını sıralamak.
Sosyal psikolojinin iki temel ilkesinden birincisi, dünyayı olduğu gibi değil olduğumuz gibi gördü- ğümüzdür. Algılarımızın, beklentilerimizin, şemalarımızın kendi gerçekliğimizi biçimlendirmede yadsınamaz bir rolü vardır. “Kendi kendini gerçekleştiren kehanet” olgusu gerçekliğimizi yaratmadaki aktif rolümüzün en etkileyici örneklerinden biridir. Sosyal psikolojinin ikinci temel ilkesi ise, sosyal etkinin her zaman ve her yerde olduğudur. Yalnız başımıza olduğumuz anlarda bile, duygu, düşünce ve davranışlarımızı başka insanların ve toplumun içselleştirdiğimiz sesi etkiler. Sosyal psikologlar insanların üç temel psikolojik ihtiyacını vurgularlar. Bunlardan ilki, hayatımız üzerinde hâkimiyet sahibi olmaktır. İkincisi sevmek, sevilmek ve ait olmak, üçüncüsü ise “ben” ve “biz”i değerli görmektir. Bu ihtiyaçların gide- rilememesi durumunda psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıklar kaçınılmazdır.
Sosyal biliş kavramını ve temel prensiplerini açıklamak.
Sosyal bilişin konusu insanlar hakkında yargılara nasıl vardığımız, insanları ve davranışlarını nasıl anladığımızdır. Kişi algısını inceleyen sosyal psikologlar, insanların başkalarını çok kısa sürelerde, “ince davranış dilimleri”ne bakarak oldukça doğru bir şekilde tanıyabildiğini gözlemlemişlerdir. Fiziksel özellikler de kişi algısını etkiler. “Güzel olan iyidir” kalıpyargısı uyarınca, daha güzel insanlarda daha olumlu kişilik özellikleri görmeye yatkınızdır.
İnsanlar çoğu zaman “bilişsel varyemez”ler- dir-sosyal bilişlerini kullanırken gereğinden fazla enerji sarf etmek istemezler. İnsanları algılarken şemalardan çok yararlanırız. Şemalar, olgular hakkında zihnimizde var olan basitleştirilmiş resimlerdir. İnsanlarla iletişirken onları hangi şema çerçevesinde algıladığımız neye dikkat ettiğimizi, neyi hatırladığımızı ve nasıl tepki verdiğimizi etkiler.
Sosyal bilişin bir parçası olarak insanların davranışlarını açıklamaya çalışır, içsel ya da dışsal atıflarda bulunuruz. İçsel atıf, davranışın sebebini kişinin içsel özelliklerinde görür. Dışsal atıf yaptığımızda ise olayın sebebini kişinin dışında kalan, çevresel faktörlere bağlarız. Başkalarının davranışlarını genelde dışsaldan çok içsel atıflarla açıklamaya yatkınızdır-buna temel atıf hatası denir. Başarılarımızı içsel ve kalıcı, başarısızlıklarımızı ise dışsal ve geçici atıflarla açıklama eğilimimiz ise “kendine yontan atıf hatası”dır.
Sosyal etki kavramını ve türlerini tanımlamak.
Sosyal etki, başkalarının duygu, düşünce ve davranışları üzerinde söz sahibi olmaktır. İki farklı sosyal etki türünü birbirinden ayırırız: İnsanlar “bilgilendirici sosyal etki” altında kaldıklarında, bunun kökeninde doğru davranışın ne olduğunu başkalarından öğrenme ihtiyacı vardır. “Normatif sosyal etki”de ise etki altında kalmanın sebebi grup tarafından kabul görmek, dışlanmamak arzusudur. Asch deneyi normatif sosyal etkinin gücünü gözlerimizin önüne sermiştir.
İtaat, bireyin kendine bir otorite figürü tarafından yöneltilen talebe uymasıdır. Milgram deneyi, şaşırtıcı bir şekilde çoğu insanın kör bir itaat uğruna başkalarına zarar verebileceğini göstermiştir. Sosyal kolaylaştırma, sosyal kaytarma ve grup kutuplaşması da sosyal etkinin değişik türlerin- dendir. Sosyal kolaylaştırma, başka insanların varlığının iyi olduğumuz konulardaki performansımızı iyileştirmesidir. Sosyal kaytarma, şahsi çabamızın teşhis edilmeyeceği durumlarda başka insanların varlığının motivasyonumuzu ve gösterdiğimiz eforu düşürmesine denir. Grup kutuplaşması ise grup içi etkileşimlerin grubun başlangıçtaki eğilimlerini aşırılaştırmasına verilen isimdir.
Saldırganlık ve yardım davranışlarını arttıran ve azaltan faktörleri listelemek.
Saldırganlığın genetik ve biyolojik bir yönü vardır. Yüksek testosteron düzeyi saldırganlıkla yakından bağlantılıdır; nitekim nüfusun testosteron düzeyi en yüksek grubu olan genç erkekler, saldırganlık ve şiddet içeren suçların bir numaralı failidirler. Öğrenilmiş faktörler de saldırganlığı arttırır: Aile içinde ve medyada şiddet davranışlarina tanık olmak saldırgan davranış için bir risk unsurudur. Bunların yanı sıra psikolojik ve çevresel rolü önemlidir. Kendini engellenmiş ya da küçük düşürülmüş hissetmek saldırganlığı arttıran temel psikolojik süreçlerdendir. Keza sıcak hava, kötü kokular, gürültü, kalabalık, hava kirliliği, sigara dumanı gibi rahatsızlık verici çevre şartları ve ortamda saldırganlığı tetikleyecek silah gibi nesnelerin varlığı da saldırganlığı arttırır. Son olarak, kültürel normların değişik saldırganlık ve şiddet davranışlarını ne ölçüde kabul edilir bulduğu da bireylerin bu davranışlarda bulunup bulunmamasını etkiler.
Yardım davranışını arttıran psikolojik faktörlerin başında empati düzeyi yüksek ve kendini başkalarının refahından sorumlu hisseden bir insan olmak yer alır. Ancak durumsal faktörler de bireylerin yardım edip etmeme kararlarını belirler. Örneğin yardıma muhtaç kişinin bir yönüyle bize benzemesi, acelemizin olmaması, iyi bir ruh hali içinde olmamız yardım davranışını arttırır. Bir acil duruma bizden başka çok sayıda insanla beraber tanık olmak ise o duruma müdahale etme olasılığımızı düşürür.
Önyargı kavramını ve kökenlerini açıklamak.
Bireyler hakkında yalnızca ait oldukları gruba bakılarak ulaşılmış ve genellikle olumsuz tutumlara önyargı denir. Önyargıların bilişsel, duygusal ve davranışsal boyutları vardır. Sosyal dünyayı “biz” ve “onlar” ekseninde algılamaya neredeyse programlanmış olmamız önyargıya yol açan temel faktörlerdendir. “Onlar”ı kalıpyargılar üzerinden algılamaya ve birbirine benzer görmeye (dış grubun homojenliği yanılgısı) olan eğilimiz önyargıları körükler. Sosyal faktörlerin de önyargıya etkisi vardır - iş, para, eğitim gibi sınırlı kaynaklara ulaşmak için rekabet halinde olan gruplar birbirine karşı önyargılar geliştirebilir. Bazı grupların toplumda “günah keçisi” olarak görülmeye başlaması da önyargıları beraberinde getirir. Dış gruptan insanları tanımamak, bilmemek de, kalıpyargılar ve önyargıların sürüp gitmesine izin verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder