Çalışma Yaşamında Toplumsal Tabakalaşma ve Sınıf Tartışmaları
Toplumda eşitsizliklerin toplumsal kökenlerini ve bunların türlerini tanımlamak
Toplumsal eşitsizlik tüm toplumlarda verili bir kavramdır ve tarihsel olarak da tüm dönemlerde söz konusu olmuştur. Eşitsizlik genellik ekonomik koşullar ile açıklanabilen bir kavram iken sosyolojik bakış açısından eşitsizliğe neden olabilecek çok sayıda unsur olabileceği açıktır. Bunların genel toplumsal görünümleri “tabakalaşma” kavramı ile analiz edilmeye çalışılmaktadır. Tabakalaşma salt ekonomik kaynaklara ulaşma konusunda ortaya çıkan farklılıklar kadar, eğitim, cinsiyet, toplumsal statü, din veya ırk gibi kavramlar tarafından da şekillendirilebilir. Hatta çoğunlukla tabakalaşma biçimlerinde bu faktörlerin birkaçı veya hepsi etkili olabilir. Bu nedenle tabakalaşmanın çok yönlü ve kompleks bir kavram olduğunun akılda tutulması önemlidir.
Tarihte ve dünyanın çeşitli toplumlarında görülen tabakalaşma biçimlerini ve bunların evrimini açıklamak
Toplumsal eşitsizlikler genellikle ilgili toplumun kültürel ve tarihsel koşulları tarafından şekillenir. Ancak yine de bu tabakalaşma biçimlerine yönelik tipolojilerden bahsedilebilir. Bu tipolojiler aynı zamanda evrimsel bir anlam da taşıyabilir. Ancak bu evrim sürecinin gevşek olduğu, aynı zamanda farklı tabakalaşma kriterlerinin bir arada bulunabileceğine de dikkat edilmelidir. Tarihteki en ilkel ve sınırları en rahat çizilen tabakalaşma biçimi köleliktir. Kölelik, köle ile efendi arasındaki ilişkiden doğar ve genellikle efendiye ait üretim birimlerinde kölenin karşılıksız çalışmasını içerir. Kölelikte en belirleyici unsur, kölenin emeği üzerinde bir mülkiyet hakkı tanınması ve bunun el değiştirebilmesidir. Kölelikten sonra görülen bir diğer tabakalaşma sistemi “kast”tır. Kast sistemi, temelde kölelikteki efendi - köle ilişkisinin toplumsallaşması ve belli gruplara göre bu rollerin tanımlanmasını içerir. Yine kölelikte, sosyal hareketlilik imkânı bulunurken kast sisteminde katı bir roller kümesi mevcuttur ve bu roller kuşaklar boyu değişiklik göstermez. Kasta göre alt gruplara daha fazla toplumsal alan tanıyan buna karşılık kuşaklararası ilişkinin az çok benzer olduğu bir sistem de zümre sistemidir. Zümre sistemi doğuştan statülere dayanmakla birlikte alt sınıflar ve üst sınıflar arası ilişkiler, hukuken belirlenmiştir. Yine toplumsal iş bölümünde her bir grubun sahip olacağı görevler net bir şekilde ortaya konmuştur. Zümre sisteminde belirleyici olan toprak mülkiyetidir. Ancak topraksızların emeği bu sisteme özgü olarak özgürdür. Tabakalaşma sistemlerinde en çağdaş biçim, sınıflardır. Sınıflar genelde piyasa ilişkileri sonucunda ortaya çıkan toplumsal konumlara dayanır. Ancak bu konumlar, diğer hiçbir sistemde olmadığı kadar akışkandır ve bireylerin hayatlarında çokça değişebilir. Ayrıca toplumsal konumların dağılımında “kazanılmış statüler” diğer sistemlerde olmadığı kadar belirleyici olmaktadır. Genellikle toplumların karmaşıklaştıkça ve geliştikçe, tabaka sistemlerinin de “sınıf”lara doğru evrileceği varsayılır.
Toplumsal tabakalaşmaya ilişkin olarak ortaya atılan klasik kuramları ve bunlar arasındaki farklılıkları saptamak
Toplumsal tabakalaşma, çağdaş sosyolojinin temel ilgi alanlarından bir tanesidir. Bu konuda oldukça çeşitli görüş ve eğilimlerin olduğu görülebilir. Ancak bunları temelde iki dönemde inceleme olanağı mevcuttur. İlk dönem klasik kuramlar olarak adlandırılır. Marx’ın, Weber’in kavram- sallaştırmaları ve bunlar arası farklılıklar ile ifade edilen bu dönemin temel özelliği kapsayıcı olması, evrensel prensipleri gün ışığına çıkarma amacını barındırmasıdır. Ayrıca her iki ismin çalışmaları da soyut düzeyde kavramsallaştırma çabası kadar, tarihsel analizlere de imkân tanır. Buna karşın çağdaş kuramlar II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Batı dünyasında refah devletlerinin gelişimi, işçi hareketlerinin belli bir düzeye ulaşması ve teknolojideki hızlı değişimin ardından ortaya konan görüşleri içerir. Temelde Marx ve Weber arasındaki farklar temel alınmaktadır. Ancak asıl amaç klasik kuramların çağdaş koşullardaki yetersizliklerini revize etmektir. Bu eğilimlerin yanı sıra sınıf kavramının çağdaş koşullarda giderek gözden düşen ve işlevsiz hâle gelen bir içeriğe sahip olduğunu ileri süren görüşler de mevcuttur.
Çağdaş toplumlarda tabakalaşma sistemlerinin değerlendiren görüşleri tartışmak
Daha önce değinildiği gibi, çağdaş kuramlar daha çok klasik tartışmanın revize edilmesini içerir.
Özellikle de Marx’ın fikirlerinin eleştirisi bunlar arasında belirgin bir yere sahiptir. Bunlar arasından Dahrendorf, Marx’ın kuramının fazla kısıtlayıcı ve deterministik olduğunu düşünür. Dahren- dorf’a göre Marx endüstri toplumlarında farklı sınıflar arası çatışmaya merkezî bir önem vermekle haklı olsa bile; sınıf kavramını çok kısıtlı bir mülkiyet ilişkisi üzerinden tanımlamaya kalkmıştır. Oysaki mülkiyet, sadece sahipliği değil, kontrolü de kapsar ve çağdaş toplumlarda kontrol biçimleri oldukça belirleyicidir. Aron ise toplumsal sınıf kavramının, fazlasıyla önem verilen içeriğine eleştiriler getirmektedir. Aron’a göre sınıf çıkarının daha önünde gelen “demokratik haklar” tartışması mevcuttur ve sınıf üzerinden analizler, kimi zaman bu temel amacı zedeler. Buna karşın sınıflar özellikle dezavantajlı grupların seslerini duyurabilmesinde işlevsel bir kategori olarak görülebilir. Gouldner ise 1970’lerdeki güncel gelişmelerin bir portresini çizme gayretindedir. Gouldner’e göre, sınıf yapısının belirleyici gücü çağdaş toplumlarda mavi yakalı - kol işçileri değil, burjuvaziye alternatif olacak ve yeni bir toplumsal gücü ifade eden teknik entelejensiyadır.
Bu yeni entelektüel temelli grup sahip olduğu teknik bilgi gücüyle yeni bir hâkimiyet dili kuracak ve toplumu bu gereklere göre yeniden ör- gütleyebileceklerdir. Sınıf kuramında 1980 sonrası tartışmaların odak noktası karmaşık sınıf sistemlerinin tanımlanabilmesidir. Bu konuda en önemli teşebbüs Goldthorpe’dan gelmiştir. Goldthorpe, çalışan gruplarını gelir ve en önemlisi otonomi gücüne göre gevşek bir hiyerarşi içerecek şekilde sınıflamıştır. Bu sınıflandırmada belirleyici unsur iş sözleşmesinin genel nitelikleridir. Goldthorpe bu şekilde Weberyen statü unsurunun net bir şekilde ortaya konabileceğini düşünmektedir. Bir diğer yaklaşım ise Marx’a dayanır. Wright bu kuramında yeni sınıfsal gruplaşmaları sınıf haritaları yoluyla netleştirmek ister.
Ancak temel kriter, Goldthorpe gibi konum değil; üretim sürecindeki sömürü ilişkilerinde hangi rollere sahip olunduğudur.
Günümüz toplumlarında sınıf farklılıkları sadece üretim sürecindeki konumları ile değil sağlık, eğitim, cinsiyetler arası ilişkiler, siyasal katılım gibi çok farklı sorunların analizi için önemli bir dayanak noktasıdır. Ancak buna karşın sınıfların çok belirleyici olmadığını savunan eğilimler ve bunları destekleyecek gelişmeler de yok değildir. Bunların başında kimlik hareketleri gelir. Buna göre sınıflara dayalı bir ifade biçimi çağdaş toplumları anlatamayacak kadar dar biçimlidir. Gençler, kadınlar ve üretim sürecinde doğrudan temsil edilemeyen grupları kapsama şansı bulunmaz. Buna karşın kimlik hareketleri, üretim ilişkilerinin değişken ve güvenilmez niteliğinden farklı olarak çok merkezli bir temsil imkânı yaratmaktadır. Ayrıca siyasal gelişmeler, teknolojik yenilikler ve aile yapısındaki dönüşüm gibi faktörler kimlik hareketlerinin ifade gücünü sınıflara nazaran güçlü bir şekilde etkilemektedir. Üretim sistemlerindeki ilişkiler, aynı zamanda günümüz toplumlarında sayıları hızla artan geniş bir kesimi tanımlama şansına sahip değildir. Sınıflar altı olarak adlandırılan bu gruplar, emek piyasasından açık bir biçimde dışlanmışlardır ve yoksulluk kronik bir hâl almıştır.
Bu grupların haklarının ifade edilmesi ve konumlarının tespiti için sınıf yetersiz bir içerik oluşturmaktadır. Bu hızla yoksullaşan kitleler karşısında, konumları sınıfsal analize bağlı olmayan daha bağımsız bir iş gücü biçimi de yükselişini sürdürmektedir. Bilgi işçileri denilen bu kategori daha çok teknolojiye dayalı üretim biçimlerinin sağladığı imkânlardan faydalanır ve bireyselleşmiş bir yaşam tarzının temsilciliğini yapar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder