Marx’m emek, kapitalizm, yabancılaşma ve iş bölümü konusundaki görüşlerini ifade etmek
Tarihsel maddeci bir yaklaşımı benimseyen Marx’a göre emek, insanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli unsurdur. Kapitalizmde emek, sadece para kazanma aracı olarak düşünülür. Marx’a göre kapitalizm, tarihteki diğer geçmiş ekonomik sistemlerden farklı, mal ve hizmetlerin üretiminin hakim olduğu bir düzendir. Marx, kapitalist sistem içerisinde iki ana unsuru belirlemektedir. Bunlardan birisi sermayedir; ikinci unsur ise ücretli emektir. Ücretli emek, kendi yaşamlarını sürdürmek için gerekli araçlara sahip olmayan, sermaye sahiplerinin sunduğu işleri yapmak zorunda olan işçiler toplamıdır. Bu işçi sınıfına aynı zamanda proletarya denmektedir. Marx’a göre kapitalizm özünde, sınıf ilişkilerinin çatışma ile nitelendirdiği bir sınıf düzenidir. Bu sistemde işçiler ürettikleri ürünlere yabancılaşmışlardır. İş bölümü yabancılaşmanın birinci nedenidir ve ancak iş bölümünün ortadan kaldırılmasıyla yabancılaşma da ortadan kalkar. Marx’a göre kapitalist sistemde işçiler dört şekilde yabancılaşmışlardır: Birincisi, işçilerin emek sürecine; ikincisi, işçilerin ürettikleri ürüne; üçüncüsü, iş yerindeki diğer insanlara; dördüncüsü ise işçinin insanlığa ve topluma yabancılaşmasıdır. Kapitalist üretim biçimi altında işçiler, emeklerini sattıkları sermaye sahibiyle eşit olmayan bir ilişkiye zorlanmaktadır.
Marx’m iş gücü, artı değer, sınıf ve sınıf çatışması kavramlarını açıklamak
Marx, kapitalist sistemde sermaye sahiplerinin emek üzerinden kâr elde ederek sermaye birikimi yaptıklarını savunmuştur. Emek, üretim süreci içinde kapitalistler tarafından satın alınarak iş gücüne dönüşür. Kapitalist, işçinin emeğini satın alır ve karşılığında emeğin değerini öder. Ama işçiyi emeğinin karşılığından fazla çalıştırır. Bu fazla çalışma kısmı artı değeri oluşturur ve kapitalistin esas kârı, artı değerin birikmesiyle oluşur. Her zaman için iş arayan bir yedek sanayi ordusunun olması ise işçinin çalıştığı süre için daha yüksek bir ücret kazanmasını önler. Marx, toplumun yapısını onu oluşturan sınıfların ilişkisiyle açıklamış ve bunlar arasındaki mücadeleyi de toplumun değişim motoru olarak tanımlamıştır. Marx, sınıfları üretim araçları üzerindeki kontrolüne göre; burjuva sınıfı ve işçi sınıfı olmak üzere ikiye ayırmıştır. Marx’a göre kapitalist toplum yıkılacak ve yerini sosyalist toplum alacaktır. Bunun için ekonomik etkenlerin yanı sıra sınıf bilincinin gelişmesi de önemlidir. Çünkü kapitalist toplumun yıkılması için çatışmaya ihtiyaç vardır. Ortak çıkar ve politikalar çerçevesinde sınıflar örgütlenerek politik bir güç hâline gelirler. Marx’a göre devlet, bu konuda kapitalistlerin en büyük destekçisidir. Ancak ne burjuva sınıfı ne de devlet işçi sınıfı karşısında galip gelemez.
Durkheim’m insan, toplum ve toplumsal iş bölümü ile ilgili genel düşüncelerini tartışmak
Durkheim, bireylerin mevcut sisteme uyum sağlamaya yöneltilmeleri ve sistemin işleyişinin düzeltilmesi gerektiğini savunmuştur. Durkheim’e göre şehirleşmenin ve iş bölümünün artmasıyla daha dayanışmacı bir toplum ortaya çıkacaktır. Durkheim’ın görüşleri genelde uyum sağlama fikri üzerine kuruludur. Durkheim’a göre, mevcut düzeni idame ettirebilmek ve sınıf çatışmalarından uzak kalarak gelişen şartlara uyum sağlayabilmek için bir ahlak kodu oluşturulması gereklidir. Çünkü bireyin topluma karşı bir ahlaki sorumluluğu olmazsa toplumla ilişkilerini güçlendirmeyi başaramaz ve topluma yabancı hâle gelirler. Bunun sonucunda anomik durumlar ortaya çıkar. Durkheim’a göre toplumların gelişimi farklılaşmaların artmasıyla şekillenir. Durkheim’e göre iş bölümünün gerçek işlevi iki ya da daha fazla insan arasında bir dayanışma duygusu yaratmaktır. İki tür dayanışma tipi vardır: Benzerliğe dayalı mekanik dayanışma ve farklılaşmaya dayalı organik dayanışma. Mekanik dayanışma iş bölümünün en basit şekliyle uygulandığı ve farklılığın en az düzeyde yaşandığı bir dayanışmadır. Organik dayanışmanın olduğu toplumlarda ise iş bölümü ve toplumsal farklılaşma vardır.
Durkheim’m iş bölümünün işlemediği durumlann nedenlerini açıklama biçimi ve çözüm önerilerini özetlemek
Durkheim, tüm toplumsal olaylar gibi iş bölümünün de sağlıksız biçimleri olduğunu ileri sürmüştür. Olağan durumlarda iş bölümü dayanışmaya yol açsa da bazı durumlarda beklenmedik sonuçlara neden olabilmektedir. Durkhiem’a göre üç tür sağlıksız durum söz konusudur: Birincisi kural dışı iş bölümü (anomik iş bölümü), ikincisi zorlamaya dayalı iş bölümü ve üçüncüsü ise iyi örgütlenememiş iş bölümüdür. Kural dışı iş bölümü, bir toplumda insanlara ne yapmaları gerektiğini belirleyen kuralların eksik kalması ile bireyselliğin ön plana çıkması durumudur. Bu durum sanayi ya da ticaret yaşamındaki büyük iflas ve bunalım dönemlerinde görülmektedir. Zorlamaya dayalı iş bölümü, toplumun geniş bir alanındaki bireylerin yeteneklerine göre bir işe yerleştirilmemelerine ve isteksiz çalışmalarına dayanır. Bunun sonucunda eksik ve sorunlu bir dayanışma ortaya çıkar. İyi örgütlenmemiş iş bölümü ise işlerin farklı kişiler arasında iyi dağıtılma- masından ileri gelmektedir. Durkheim’e göre, insanlara neyi yapıp neyi yapmamaları gerektiğini söyleyen toplumsal örgütler olması lazımdır. Bunun en iyi örneği ise meslek örgütleridir. Meslek grupları, bireyle devlet arasında aracı olurlar çünkü disiplini sağlamak için zorunlu olan toplumsal ve ahlaki otoriteye sahiptirler.
Weber’in kapitalizm ve rasyonalite kavramlarını anlatmak
Rasyonelleşme ilkesi Weber’in tarih felsefesinin en temel ögesidir. Weber, rasyonellik kavramını daha çok kapitalist ekonomi etkinliğini ve bürokratik iktidar biçimini tanımlamak için kullanmıştır. Kurumsal yapıların yükselişi ve çöküşünü, sınıfların, partilerin ve yöneticilerin iniş ve çıkışlarını rasyonelleşme eğilimine bağlamıştır. Weber’e göre, rasyonelleşme kendini şu şekilde ifade etmektedir: Ekonomik girişimin üretim yeri olarak evden ayrılması; işletmenin harcamalarının ve kârlarının hesaplanabilirliği; kapitalist işletmenin kârının mübadele yolu ile elde edilmesi; kapitalist işletmenin hür emeğe ihtiyaç duyması ve kapitalist işletmenin bürokratik organizasyonlara dönüşme eğiliminde olmasıdır. Diğer yanda, Weber rasyonalitenin sonuçları konusunda tamamen iyimser de olmamıştır. Weber, kapitalizmin gelişmesine karşı çıkmamış ve Marx’ın komünizm hakkındaki düşüncelerini ise ütopya olarak değerlendirmiştir. Weber, sadece üretim ilişkilerine bakarak toplumsal yapının analiz edilmesine karşı çıkmıştır.
Weber’in bürokrasi, sınıf, statü ve parti kavramlarını açıklamak
Weber’e göre bürokrasi, her biri uzmanlaşmış bir işlevi yerine getiren çok sayıda birey arasındaki iş birliğinin sürekli örgütlenmesidir. Doğruluk, hız, kesinlik, dosya bilgisi, süreklilik, gizlilik, birlik, tam bağımlılık, sürtüşmenin ve maddi ve kişisel maliyetlerin azaltılması ise bürokratik bir yönetimin en belirgin özellikleridir. Bürokraside her
görev ve sorumluluk, uzmanlık eğitimi görmüş ve sürekli pratik içinde bulunan memurlara verilir. Bürokrasi bir kez tam kurulduktan sonra artık ortadan kaldırılması çok zordur. Kitlelerin maddi geleceği giderek bürokrasinin doğru ve istikrarlı işleyişine bağlı hâle gelmektedir. Bürokrasi bünyesinde çalışanlara emekleri karşılığında kurallara göre belirlenmiş bir ücret ödenir. Bu ödeneği sağlamak için de bürokrasinin kendi kaynaklarının olması gerekir. Weber, çağdaş bürokrasinin somut işleyiş özelliklerini şöyle sıralamıştır: Resmî yetki alanları kurallar, yasalar ya da yönetme- liklerce düzenlenmiştir; denetimi sağlayan bir ast- üst ilişkisi vardır; bürokrasinin yönetimi yazılı belgelere dayanır, bu nedenle çok sayıda memur görevlendirilir, resmî bir görevi yürüten memur kadrosuna daire, özel sektörde ise buna büro adı verilir; daire ya da büro yönetimi çok iyi bir uzmanlık eğitimini gerektirir; daire ya da büro kurulduktan sonra tam kapasite ile çalışması lazımdır ve iş yeri yönetimi belli bir istikrarı ve kapsamı olan, öğrenebilir genel kurallara bağlıdır. Bu kuralları bilmek çalışanların görevidir.
Weber, toplumsal yapıyı ve toplumsal eşitsizliği açıklamak için birkaç kavramdan faydalanmıştır. Bunlardan birincisi sosyal sınıflar, ikincisi statü, üçüncüsü ise partilerdir. Weber “mülkiyet” ve “mülksüzlük”ün bütün sınıf konumlarının temel kategorisi olduğu sonucuna varır. Bunları da pozitif ayrıcalıklı ve negatif ayrıcalıklı sınıflar şeklinde alt kategorilere ayırır. Bunlara bir de orta sınıfı ekler. Ona göre, Marxist öğretinin tersine toplumların karmaşık bir yapısı vardır ve bunlar basit sınıf tanımlamalarıyla açıklanamaz. Weber’e göre, kapitalizme egemen olan şey, Marx’ın inandığı gibi sınıf savaşımı değil, bilim ve bürokrasinin büyük ölçekli örgütler geliştirmesiydi. Diğer yanda statü genellikle hayat şekli, eğitim, kalıtsal ya da mesleki prestij ile belirlenir. Statü grupları ile sınıf grupları aynı şeyi temsil etmez. Hem mülk sahipleri hem de mülksüzler aynı statü grubuna mensup olabilirler. Sınıf tabakalaşması üretim ve mülkiyet ilişkilerine, statü tabakalaşması ise özel “hayat tarzlarının” temsil ettiği tüketim biçimlerine göre belirlenir. Meslek grubu da bir statü grubudur. Sınıflarla statü grupları arasındaki farklılıklar sık sık örtüşür. Sınıflar ve statü grupları birbirlerini ve hukuk düzenini etkilerler ve karşılığında hukuk düzeni tarafından etkilenirler. Partiler ise güç ve iktidarla sınırlıdırlar. Partilerin yapısı her şeyden önce o topluluktaki egemenliğin yapısına göre belirlenir. Partiler sosyal gücün ele geçirilmesine yönelirken bütün sınıf ve statü sınırlarında faaliyet gösterirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder