1945-1980 döneminde dünyadaki çalışma ilişkilerini çevreleyen siyasal, toplumsal ve ekonomik ortamı tanımlamak.
“Kapitalizmin altın çağı” diye adlandırılan birinci dönemde tüm dünyada ama özellikle Kuzey Amerika, batı Avrupa ve Doğu Asya’da ekonomiler hızla büyümüş ve çoğu ülkede tam istihdam koşulları yaşanmıştır. Bu büyüme ve refah yılları, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerin azaldığı yıllardır.
Bu dönemde endüstri ilişkilerine temel teşkil eden sistem, Taylorizme ve montaj hattı tekniklerine dayalı Fordist kitlesel üretim, ulusal talebi yönlendirici ve ekonomik istikrar sağlayıcı Key- nesçi politikalar ve kitlesel tüketimi destekleyen sosyal refah uygulamalarıdır.
1945-1980 döneminde dünyadaki çalışma ilişkilerinde yaşanan gelişmeleri değerlendirmek.
Fordizm, Keynesçilik ve refah devleti uygulamalarının endüstri ilişkileri alanına yansıması sendikal özgürlükler ve sosyal haklar temelinde bir sosyal uzlaşma şeklinde olmuştur.
Dönemin endüstri ilişkilerin temel özelliği, verimliliğe bağlı ücret artışları, aileyi geçindirecek düzeyde ücretler, tam gün düzenli çalışma ve içsel işgücü piyasalarına dayalı olan bir sınıf uzlaşmasıdır. Fordizmin farklı türleri, farklı Keynesçi uygulamalar ve farklı refah devleti sistemleri, ama her şeyden önemlisi kapitalizmin tarihi içerisinde ülkelerin farklı yörüngeleri, dönemin endüstri ilişkileri sistemlerinde de farklılıklar doğurmuştur.
1980 ’den günümüze kadar olan dönemde ,dünyadaki çalışma ilişkilerini çevreleyen siyasal, toplumsal ve ekonomik ortamı tanımlamak.
1980 sonrası küresel çapta yaşanan ekonomik ve toplumsal dönüşümün tümünü anlatmak için yaygın bir biçimde kullanılan deyim, küreselleşmedir. Bu dönemde, bir yandan üretim sisteminde ve üretimin organizasyonunda köklü değişiklikler olurken bir yandan da tüm dünyada mal ve hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi, sermaye hareketlerinin önündeki engellerin kaldırılması, kamunun elindeki üretim birimlerinin, alt yapı hizmetlerinin ve sosyal hizmetlerin özelleştirilmesi,
iş yasalarının esnekleştirilmesi, sosyal devlet harcamalarının daraltılması şeklindeki ne-oliberal anlayış ekonomik politikalara egemen olmuştur.
1980’den günümüze kadar olan dönemde dünyadaki çalışma ilişkilerinde yaşanan gelişmeleri açıklamak.
Küreselleşme döneminde, çalışma ilişkileri sistemleri, “sosyal demokrat çalışma ilişkileri”, “neo- liberal çalışma ilişkileri” ve “otoriter çalışma” ilişkileri olarak gruplandırılabilir.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde genel bir eğilim olarak sendika yoğunluğu oranlarında düşme olduğu görülmektedir. Sendikalar bu zayıflamaya karşı çıkabilmek için birleşme yoluna gitmektedirler. Endüstriyel eylem açısından, özel sektörde grevler önemli ölçüde azalmış, militan sendikal eylemler kamu kesiminde görülür olmuştur. Küreselleşme sürecinin özellikleri ve artan rekabet, işverenlerin hemen her ölçekte işletmelerini yeniden yapılandırmalarını zorunlu kılmıştır. Hemen her ülkede işverenler toplu iş ilişkilerinden kaçınmak, toplu müzakereyi işyeri düzeyiyle sınırlamak, işgücünün verimliliğini artıracak yalın üretim tekniklerini kullanmak ve esnek çalışma biçimlerine geçmek eğiliminde olmuşlardır. Küreselleşme sürecinde devletin rolü de farklılaşmış, emek ve sermaye arasındaki eski sosyal ittifakın gündemi, artık uygulanamaz olmuştur. Yeni koşullarda hükümetler, düşük vergiler, etkin altyapı, eğitimli ama uysal bir işgücünün var olduğu yerel bir ekonomik çevre geliştirmekten sorumludur. Devletlerin ulusal düzeyde karar alma olanakları daralırken, sendikaların da ulusal düzeyde kullandıkları, toplu sözleşme, grev ve grev dışı eylemler, ulusal siyaset gibi geleneksel mücadele araçlarının etkinliği azalmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder