İş Kanunu’nun kapsamına giren hukuki ilişki türlerini tartışmak.
Toplum içindeki çalışma ilişkileri bağımlı ve bağımsız çalışma olarak iki ana gruba ayrılabilir. Bağımlı ve bağımsız çalışma arasındaki sınırı belirlemedeki güçlüklere rağmen bu iki çalışma tipi arasındaki temel farklılık kişinin çalışma ilişkisinde sahip olduğu özerkliktir. Bağımlı çalışanlar, bir başkasının emir ve talimatı altında çalışan kişilerdir. Bağımlı çalışan bir kişinin sözleşmesinde belirlenen sınırlar çerçevesinde hangi işi göreceği, bu işi nasıl göreceği, nerede ve ne zaman göreceği bir başka kişi tarafından belirlenir. Bağımlı çalışanlar grubuna işçiler, devlet memurları ve diğer kamu görevlileri dâhildir. Bağımlı çalışanların tamamı iş hukukunun inceleme alanına girmez. İş hukuku, bir sözleşme ilişkisi çerçevesinde bağımlı çalışan işçilerle işverenler arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen hukuk dalıdır.
Dünyada ve ülkemizdeki iş hukukunun tarihsel gelişimini irdelemek.
İş hukuku sanayi devrimiyle doğmuştur. Sanayi devrimi öncesi toplumlarda tarımda ve meslek birlikleri altında örgütlenmiş zanaatkâr tipi çalışma biçimleri yaygındı. Sanayi devrimi, çalışmanın toplumsal ilişkilerdeki yerini esaslı bir biçimde değiştirmiştir. Buharın keşfi ve bir üretim merkezi olarak fabrikanın ortaya çıkması ile bir yandan üretim yapısal bir değişime uğramış, öte yandan bu değişimler toplumsal alanda da etkisini göstermiş, yeni bir toplumsal sınıf olarak işçi sınıfı ortaya çıkmıştır.
Sanayi devrimiyle kurulan fabrikalardaki çalışma ilişkilerinin hukuki yapısı Fransız Devrimiyle şekillenen düşünsel ortamda, özgürlük ve eşitlik değerleri çerçevesinde şekillenmiştir. Özgür ve hukuken eşit bireylerden oluşan bir toplumda işçi ve işveren, sözleşme özgürlükleri çerçevesinde aralarındaki hukuki ilişkiyi düzenleme serbestisine sahipti. Oysa büyük nüfus kesimlerinin fabrikalarda çalışmak için başvurmasıyla, iş arayan çok sayıda kişinin varlığı işçilerin kendi lehlerine olan çalışma koşullarını sözleşme ile işverenlere kabul ettirme güçlerini fiilen or-
tadan kaldırmıştı. Bunun sonucunda sefalet ücreti olarak adlandırılan çok düşük ücretler karşılığı çok uzun saatlerle çalışılmış, daha ucuza malolduğu için küçük yaştaki çocuk ve kadın işçiliği yaygınlaşmıştır.
Bu gelişmeler sonrasında devletin işçi ile işveren arasındaki sözleşme ilişkisine müdahalesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. İlk defa 1800’li yılların başında çocuk ve kadın işçilerin çalıştırılmasına ilişkin yasaklarla başlayan bu müdahalelerin sayısı zaman içinde artmıştır.
İşçiler sendikaları aracılığıyla mücadele etmeye başlamışlardır. Sendikal mücadeleye karşı devletler başlangıçta olumsuz tavır takınmış, sendikalar yasa dışı örgütler olarak kabul edilmiştir. 20 yüzyılın başında sendikalar hukuki meşruiyetlerini elde etmiş, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise sendika hakkı temel haklar arasında yerini almıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki Versail- le Barış Anlaşması ile Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO- International Labour Organisation) ile iş hukuku bugünkü biçimini almaya başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise loncalar uzun bir dönem üretim ve çalışma ilişkilerini düzenlemiştir. Çalışma hayatının genellikle tezgâh ve el işlerine dayanması, sanayileşmenin çok çeşitli nedenlerle başlayamaması nedeniyle Avrupa’da görüldüğü gibi bir işçi sınıfı uzun bir dönem ortaya çıkmamıştır.
Kurtuluş Savaşı sırasında 1921 yılında TBMM tarafından kabul edilen Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesi Hukukuna Müteaallik Kanun ile Kömür Tozları Kanunun kabulü dikkat çekicidir. Ancak ülkemizde modern anlamdaki iş hukuku Cumhuriyetin kurulması ile oluşmuştur. 1924 tarihli Hafta Tatili Kanunu ve 1926 tarihli Borçlar Kanunu bu alandaki ilk kanunlardır. Devletin öncülüğünde ulusal sanayiinin oluşmaya başlaması ile 1936 tarihinde yürürlüğe giren 3008 sayılı İş Kanunu bu alandaki ilk özel kanun olup yaklaşık 30 yıl uygulanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde çalışma yaşamını düzenleyen çok sayıda kanun kabul edilmiştir.
Günümüzde iş hukuku alanında yürürlükte bulunan düzenlemelerin başında 4857 tarihli îş Kanunu’nun yanısıra 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu îş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu sayılabilir.
Günümüzde iş hukuku alanında yürürlükte bulunan düzenlemelerin başında 4857 tarihli îş Kanunu’nun yanısıra 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu îş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu sayılabilir.
İş hukukunun temel ilkelerini ve kaynaklarını açıklamak.
îş hukukunun işçinin korunması, sözleşme ser- bestisinin sınırlanması, yararlılık ilkesi ve işçi lehine şart ile kendi kendine yardım ilkesi olmak üzere dört temel ilkesi bulunmaktadır. îş hukuku işçinin bağımlılığının yarattığı sakıncalara karşı işçiyi korumak amacıyla ortaya çıkmış bir hukuk dalıdır. Ancak işçinin korunması ilkesi uygulanırken toplum yararı da göz ardı edilmemelidir. îş hukukunda zayıf durumdaki işçinin iradesinin korunması amacıyla işçi ve işverenin sözleşme serbestisi kanunun emredici hükümleriyle sınırlandırılmışım. Yararlılık ilkesi ile kastedilen aynı konuyu düzenleyen birden çok hukuki düzenleme bulunması halinde işçi lehine olanın öncelikle uygulanmasıdır. îş hukukunun gelişiminde sendikal mücadele, grev ve lokavt, sosyal diyalog gibi kendi kendine yardım mekanizmaları da büyük önem taşımaktadır.
îş hukuku alanındaki kurallar diğer hukuk dallarında olduğu gibi resmi devlet organları tarafından konulmuş olabileceği gibi, bizzat taraflarca da oluşturulmuş olabilir. Ulusal nitelikli bu kaynaklar dışında uluslararası nitelikli düzenlemeler de iş hukukunda büyük önem taşır.
İş Kanunu ’nu kapsamını ortaya koymak. Ülkemizde işçi ile işveren arasında kurulan iş ilişkisinin hukuki çerçevesi farklı kapsama sahip kanunlar tarafından düzenlenmiştir. En geniş uygulama alanına sahip olan kanun 4857 sayılı îş Ka- nunu’dur. Deniz ve hava taşıma işleri, 50’den az işçi çalıştıran tarım ve orman işyerleri, tarımla ilgili yapı işleri, el sanatı işleri, ev hizmetlerinde çalışanlar, çıraklar, sporcular, rehabilite edilenler, esnaf ve sanatkâr işyerleri dışında kalan ve iş sözleşmesine dayalı olarak yapılan tüm işler îş Kanunu’nun kapsamında yer alır.
Gemi adamlarının iş ilişkileri Deniz îş Kanunu’nda; gazetecilerin iş ilişkileri Basın îş Kanunu’nda düzenlenmiştir. Her üç kanunun kapsamı dışında kalan iş sözleşmelerine ise, Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder